E-Bülten’e kayıt olun

E-Posta:



Gökten bir uçak düştü…

Gökten bir uçak düştü…

maden_fakultesiGeçtiğimiz çarşamba günü İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nin davetlisi olarak “Teknoloji geliştirme yöntemleri ve bilim dergiciliği” konulu bir panele konuşmacı olarak gittik… Aslında davetli olmamızın en önemli sebebi, Cevat Sunol’un birkaç ay önce dergide yayınlanan “Garajınızdaki uçak sanayii” başlıklı yazısıydı. Focus’un artık demirbaşlarından olan Cevat, Türkiye’de kompozit malzemeden uçak üreten ilk ve -eğer yanılmıyorsam- tek uçak mühendisi… Onun Kayseri’de yaptığı ve tüm “tip belgeleri” (uluslararası havacılık otoritesi tarafından verilen yeterlilik belgesi) tamamlanmış halde bugün göklerde süzülmekte olan uçağının hikayesi, tam “Aziz Nesin”lik bir öyküdür…

Cevat, mühendislik fakültesindeki çocuklara mühendis olmanın ne demek olduğunu, Osmanlıca’da mühendis anlamına gelen “hiyelkâr”kelimesi ile aynı kökten gelen “hayalkâr”dan bahsederek anlatmaya başladı: “Mühendis sadece soru çözen adam değildir, yeni sorular sormayı hayal edecek kadar da deli olmalıdır.”

Cevat tam bir delidir. Üniversitede okurken, yapmayı kafasına koyduğu bir kit uçak fikrini hocalarına açtığında aldığı cevap, “Uçmayın çocuklar!” olmuş! O günden itibaren de aklı fikri “uçmak” olan bu uçak mühendisi arkadaşımızın önüne çıkarılmadık engel, başına gelmedik olay kalmamış… Cevat, Türkiye’de uçak ürettiklerini söyleyen “montaj atölyelerini”, bize hep Sovyetler döneminden şu fıkra ile anlatır:

Turistin biri Moskova’da büyük bir mağazaya girer. Girişte karşısına üzerlerinde iskarpinler, botlar, çizmeler vs. yazan kapılarla karşılaşır. Botlar kapısından girer; bu kez deriler süetler vs. yazan kapılarla karşılaşır. Bunları konçlular, konçsuzlar kapıları izler. Böyle bir dizi kapıdan geçtikten sonra kendisini bir anda sokakta bulur. Hışımla geri dönüp yetkiliye çıkışır:
– “Kardeşim burada ayakkabı filan yok ki!” Görevli sükûnet içinde cevap verir:
– “Tamam ayakkabı yok, ama sistem nasıl?”

Cevat, o görkemli, koca koca tesislere büyük umutlarla yaptığı tüm gezilerden sonra kafasından hep şu cümle geçmiş: “İyi de burada tasarım masarım yok ki!”

Tasarım yoktur ama tesisler gerçekten güzeldir… Onun sorduğu sorulara verilen cevaplar, özetle; mühendislik yatırımlarında maliyetlerin yüksekliği, geri dönüşlerin yavaşlığı, önce yabancı ortaklarla girişilecek işbirliğiyle imalat ve montajla işe başlamanın doğruluğu, tasarım ve Ar-Ge çalışmalarına bundan sonra geçilmesinin daha doğru olacağı yönündedir…

Her neyse, kısacası İ.Ü. Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği bölümünde bizim açımızdan çok eğlenceli bir gün geçirdik. Günün sonunda yukardaki fotoğraf çekildi öğrencilerle. Biz ikinci sıradayız. Ak sakallı abimiz Feyzi Öktem’den itibaren sola doğru gitmek gerekirse, ben, Cevat Sunol ve bu güzel organizasyonun gerçekleşmesini sağlayan Şule Kapkın Hoca…

Ali Işıngör

1974 yılında İstanbul’da doğdu. İtalyan Lisesi’nde okudu. Kendini bildi bileli ölesiye bir şekilde merak ediyor, bir şeyler okuyor, araştırıyor ve yazı yazıyor. Bu dürtülerini bir hayat tarzına dönüştürüp, böyle yaşayabileceğini anlayınca gazeteci olmaya karar verdi. 1992’de başlayan gazetecilik/yazarlık macerasında yolu Corriere Della Sera, Panorama, M5 Haber, Il Sole 24 Ore, Focus gibi çeşitli dergi ve gazetelerden geçti. Topluluk yöneticiliğinden arta kalan boş zamanın büyük bir kısmını hayaller kurmakla, çizgiroman okumakla (favori kahramanı Corto Maltese’dir), merak etmekle ve özgür yazılım projelerine katkı vermekle harcıyor.

1 Yorum

Yorum Yaz

Yorum
İsim
E-Posta
Website