E-Bülten’e kayıt olun

E-Posta:



Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu

Berkin Bozdoğan

Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu

Bir Amerikalı fotoğrafçı, makinesinin objektifini çıkarıp yerine bir at gözü takmak suretiyle, çeşitli resimler çekmiş. Bu resimlerden anlıyoruz ki, eşya ve insanlar, at retinasına, gerçekte olduklarından yarım misli daha iri aksediyorlarmış. Gerçekte olduklarından dedik, bize göründüklerinden demek daha doğru olur. Çünkü bizim de eşyayı gerçek büyüklükleri ile görüp görmediğimiz ayrı bir meseledir.

Amerikalı fotoğrafçının bu buluşuna dayanan bir Alman bilgini de çıkmış, “İşte” diyor “Her şeyi böyle olduğundan daha büyük görüş, hayvanda dolayısıyle bir aşağılık duygusu yaratmış ve onu daha ilk çağlardan itibaren insanın hizmetkârı derecesine indirmiştir.”

Fotoğrafçının denemeyi nasıl bir at gözü ile yaptığını bilmiyoruz. Ama bana öyle gelir ki, Alman’ın hipotezi olsa olsa sütçü, sucu, çöpçü beygirleri gibi proleter atlar için geçerli olsa gerektir. Ağa Han’ın o, lord sülaleleri gibi secereleri tutulan, has ahırlarda bin bir itina ile yetiştirilen aristokrat atları, imkan var mı insanları olduğundan büyük görsünler. Büyüklüğü geçtik, tam ebatta bile göremezler. onlar yüksek sosyete ile iyice haşır neşir olduklarından, insanları dürbünün tersinden seyreder gibi, küçük, küçücük görmeğe çoktan alışmışlardır.

Her neyse, hikâyemizin kahramanı olan at, alelade bir çöpçü beygiri olduğundan, her şeyi yarım misli daha iri gören cinstendi. Yirmiyi bitirmiş yirmi birine yeni basmıştı -atların yirmi yaşı insanların, aşağı yukarı altmış, altmış beşi demektir- belediye temizlik işleri kadrosuna Muhittin Bey’in valiliği zamanında girdiğinden hatta emekliye ayrılması bile yaklaşmıştı. Üstelik adı da Kalender’di. Bu vasıfları ile her şeyi yarım değil, iki misli büyük görse kimsenin bir şey demeğe hakkı olamazdı.

Vaka, saat üç sularında, Kalender’in her günkü vazife bölgesi olan Şişhane’de geçiyor.

Hamalın biri, sırtına koca bir ayna vurmuş götürüyordu. İşte Kalender kendi hayalini bu aynada gördü. Tabii, bu hayali gerçekte olduğundan -yahut bizim gördüğümüzden- daha büyük olarak gördü.

Ve kişnedi.

Burada iki ihtimal akla gelebilir:

a) Kalender, aynada gördüğü atın kendi hayali olduğunu anlamıştı. Ki bu takdirde kişneyişi, her şeyi büyük, kendini de dolayisiyle küçük görmeğe alışmış bir mahlûkun, nihayet kendini gerçek büyüklüğü ve öz değeri ile keşfetmiş olmasından ileri geliyordu.

(…)

Bu sabah çalışma arkadaşımız, can dostumuz Berkin Bozdoğan’ın ölüm haberini aldığımda, aklıma Haldun Taner’in yukarıda giriş kısmını aktardığım “Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu” öyküsü düştü.

 

Bir kalender adam, Berkin Bozdoğan

Berkin Bozdoğan, “kalender bir İstanbul beyefendisi”ydi. Hayatı boyunca didindi durdu. Aylık teknoloji dergilerinden web portallarına kadar yazılı ve dijital basının olabilecek her yerinde, bu mesleğe gönül veren pek çok meslektaşı gibi, üç kuruş paralara çalıştı.

Berkin‘e bu hayatta hak ettiği değeri veremedik. Yine de hiç yüksünmedi Berkin. Bir aralar 150 kiloya kadar ulaşan kocaman bedenine tezat, gösterişsiz ve alçakgönüllü bir duruş sergiledi hayatı boyunca.

Dünyada tanıdığım en esprili, en eğlenceli insanlardan biriydi Berkin Bozdoğan. Akın ile bir araya gelip, Artistanbul’daki diğer çalışma arkadaşlarını trollerdi. Uzakdoğu kılıç sanatı Kendo ile ilgilenirdi; metroya binip, ofise siyah Kendo kimonosu (Hakama) ve Japon çeliği katanasıyla gelmişliği vardır…

“Roket Sepeti” adında, hayali bir e-ticaret sitesi projemiz vardı. “Büyük seçim” düğmesine bastığımızda “Mahallesiyle Gebersin İt!” şeklinde Call to Action çıkacak, balistik füze gönderecektik ezcümle şehir eşkiyasına, ağzına kürekle vuramadığımız magandalara…

Berkin’i çok ama çok özleyeceğim. En büyük üzüntüm ve pişmanlığım, Haldun Taner’in öyküsündeki gibi, acaba ona gerçek büyüklüğünü ve öz değerini keşfedebileceği bir aynayı ona tutup tutamadığımız sorusunda gizli. Bu hayatta acaba ona, gerçek büyüklüğünü kendi aynasında gösterebildik mi?

Bilmiyorum. Gösterebilseydik de, muhtemelen Haldun Taner’in Kalender’inin o hüzünlü hikâyenin sonunda yaptığı gibi, aynadaki hayaline ters ters bakıp başını öbür yana çevirirdi Berkin. Sonrasında da, olgun, cüssesine yaraşan bir ağırbaşlılıkla, temkinli temkinli, efendi efendi, yoluna devam ederdi…

Seni çok özleyeceğiz kalender dostum.

Ali Işıngör

1974 yılında İstanbul’da doğdu. İtalyan Lisesi’nde okudu. Kendini bildi bileli ölesiye bir şekilde merak ediyor, bir şeyler okuyor, araştırıyor ve yazı yazıyor. Bu dürtülerini bir hayat tarzına dönüştürüp, böyle yaşayabileceğini anlayınca gazeteci olmaya karar verdi. 1992’de başlayan gazetecilik/yazarlık macerasında yolu Corriere Della Sera, Panorama, M5 Haber, Il Sole 24 Ore, Focus gibi çeşitli dergi ve gazetelerden geçti. Topluluk yöneticiliğinden arta kalan boş zamanın büyük bir kısmını hayaller kurmakla, çizgiroman okumakla (favori kahramanı Corto Maltese’dir), merak etmekle ve özgür yazılım projelerine katkı vermekle harcıyor.

Yorum Yok

Yorum Yaz

Yorum
İsim
E-Posta
Website